Beylikler ve Selçuklular dönemi içindeki doğudan Anadolu’ya göçte yaşanan
kargaşa Türkmen boylarının Anadolu’da sürekli yer değiştirmesine ve onu daha
iyi tanımalarına yol açmış, Türkmen boyları kendi güvenlikleri için
beslenme, hayvancılık, tarım için uygun gördükleri kışlak ve yaylaklara
yerleşerek yurt edinmişlerdir.
Bu yurtlanmada, bulundukları yerleri
mensup oldukları boylarının, beylerinin, kahramanlarının veya yerleşim
alanının özelliklerine göre uygun gördükleri kendi kültürel özelliklerinin
etkisiyle adlandırmışlardır. Çorum il merkezi ve köylerinde olduğu gibi
Hüseyinabâd (Alaca) merkez ve köylerinde de yerleşme adlandırmayı, açık
olarak görebiliyoruz. Daha önceki araştırmacıların, Hüseyin Abâd (Alaca)
yerleşiminde “Mamalu” aşiretini tek boy gösterdiği gibi hataya meydan
vermeden çevreden merkeze doğru bir kuşatma ile örnekleyecek olursak; Çepni
(Çöplü-Alaca), Bozdoğan (Alaca), Maraşlı (Alaca), Beydili (Büyük Söğütözü-Alaca),
Yaparlı (Eskiyapar-Alaca), Kızıl (Kızıllı-Alaca), Kızkaraca (Alaca), Kargın
(Alaca), Koyunlu (Koyunoğlu –Alaca), Alamaslı (Alaca), Avşar Divanı (Alaca),
Eymir Çayı (Alaca), Dedekargın (Camili-Alaca).
Alaca (Hüseyinova) merkezde, ilk
yerleşim bölgede yaşayan Rumlara ait ancak Türkmenlerin gelip yerleşmesi
kendi kültürlerini yaşatmaya çalışmaları, yer adlarını değiştirmeleri, yeni
adlar koymaları, çoğalmaları, Rumların değişime uğramasına bölgeyi bırakarak
çekilip gitmeleri sonucunu beraberinde getirmiştir. Merkezde Rumlar yaşarken
gelen, Türkmenler Maraşlı, Mamalı, Karakeçili, Ceritli, Dedesli, Hırka,
Gündoğdu, Avşar, Bayburtlu, Dulkadirli... vb. Her bir boyun kendi içindeki
oymakları konar göçer yaşarken göçe katılmayıp yerleşik hayatı seçenler
tarafından üç mahalle şeklinde karşımıza çıkar.
1. Maraşlı Bölgesi: Maraşlı Parkı çevresi
2. Büyük Maşatlık: (Meydanlıktan, Ziraat Bank, Hükümet konağı, Dumlupınar,
Sebze Hâli).
3. Küçük Maşatlık: Yerleşim eski mezarlığın yeri, asıl maşatlık M. Akif
İlköğretim Okulu’nun yeri ve devam eden yamaç ile Afet evlerinin bulunduğu
mahaldir.
1300’lü yılları takiben ovadaki su ve
bataklık alanlar arasında en uygun yer bugünkü Ayhan Mahallesi’nin yeridir.
(Cedid-i Sultaniye) adıyla tapu ve ip kayıtlarında mevcuttur. Cumhuriyetin
ilk yıllarında Hüseyinabât’ın (Alaca) mahalleleri, Ayhan, Günhan, Yıldızhan,
Oğuzboy adlarıyla; daha ileriki zamanlarda Denizhan, Özhan, Cengizhan,
Cumhuriyet mahalleleri olarak adlandırılmışlardır. Bu izahat bize gösteriyor
ki Türkler, yurt edindikleri yerlere kendi kültür değerlerinin izlerini,
isimden başlamak üzere her varlığa işliyorlar.
Bölgenin sosyal yapısında belirgin
gruplaşmalar tespit edilmiştir. Bir grup belirli bölgelerde yurt tutmuş
Türkmen ve Moğol oymaklarını içerirken; ikinci bir grup bazı kaleleri
etraflarındaki kasaba ve köylerle birlikte ellerinde tutan ve ikta sahibi
olan eski Danişmendiye sülalesine ait asilzadeler ve aynı şartlarda Moğol
kumandanlarını içermektedir. Üçüncü grup ise köylerde yaşayan çiftçiler ile
şehirlerde yaşayan ve ticaret ya da bağ-bahçe işleriyle uğraşanları yahut
vakıf müesseselerinden geçinenleri içermekteydi.”
Örneğin, “Bu sosyal yapı üzerine
1341’de Moğol Emirlikleri’nden Alaattin Eretna tarafından Eratna Beyliği
kurulmuştur. (1335 yılında Ebu Said Bahadır Han’ın ölümü üzerine
İlhanlıların son Anadolu Valisi Şeyh Hasan İran’a giderken Alaattin
Eratna’yı vekil bırakmıştır.) Merkezleri Sivas-Kayseri olmak üzere iki tane
olup ayrıca Moğol umumi valilerince “Rum Vilayeti” olarak yönetilen Amasya,
Tokat, Çorum, Develi Karahisar, Ankara, Zile, Canik, Ürgüp, Niğde, Aksaray,
Erzincan .
“Hüsamettin Timur’un 1243 Kösedağı
savaşı sonrası Çorum ve Osmancık çevresinde kontrolü sağlayıp Kalehisar
Temurlu’ya yerleşip imar faaliyetinde bulunması yazılıdır. Yöredeki
“Hüsemiye Medresesi ve Hamam Harabesi” “kale kalıntıları” bunun en güzel
örnekleridir. Kalehisar Temurlu, 1300 tarihinde bayındır bir kentti.
Tabuoğlu adındaki kişiye ait düzenlenmiş bir vakfiye suretinde; “...
Medene-i Karahisar Demirli (Temürlü ) de, Hüsameddin Medresesine gerek bu
kasabada Kain Dekâkin (Dükkanlar) ve gerek Hüseyinabâd kazasında baki bir
çok malikhane(nin) “ayrıldığı” kayıtlıdır.”
“Yine 1362 tarihi Şucaaddin bin
Taybu’ya ait Hüccet-i Şer’riyye’de ise “Sincan nam Saru Bey köyünde kain
bütün müştematlı (içine alan) ile çiftliği Çorumlu nahiyesine tabi Çarık ve
Yenice çiftliğini Geyve Köyü’nün yarısını ve Kot yolunun dörtte birini
Karahisar Temurlu’ya tabi İnce öz köyünün yarısını, Ecilce ve Köpelce
köylerinin yarısını Zile Kadılığı’na tabi Hüseyinabâd’ın Kızkaracalu divanın
hepsini ve Acemi ve Kördek köylerinin dörtte birini, Alaca’lar karyesinin
(köyünün) yarısını, Hamillerden Maada Ağca kışla, Hüseyinabâd’a tabi Kınık,
Kellik Divanı’nın hepsini, Tutaş Hasır Kavağı, Paydökin, Pınarbaşı, Sorgun
ve Konyacığaz, Ambarcık ve Arıcık ve Çorum’a bağlı Kınık’taki arazilerini”
vakfeylediği yazılıdır.”
“1363 tarihli Hüsameddin Bey’e ait olan
vakfiye suretinde özetle, Gerdekkaya hududu, Hışır Boğazı’ndan Derekoyağı
deresine kadar olan bölge ile uzun belek, gökören köyünün tamamı, yağlı
köyünün tamamı, Tomaktaş ve İğdeli Dere Beşir Köyü’nün tamamının vakfa ait
olduğu görülmektedir.”
“665/1266M tarihinde Karahisar
kasabasında hüküm süren Hüsameddin Timurtaş, aynı tarihli vakfiyesinde
medreseye arazi vakfetmiştir ve belki de bu nedenle yapı Hüsamiye Medresesi
olarak anılmaktadır. Vakfedilen arazi göz önüne alınınca, Karahisar Demirli
kazasının o zamanki genişliği anlaşılmaktadır.
Zaten burada yürütülen kazılarda medreseden başka
Kervansaray ve hamam da ortaya çıkmıştır. Eğer bu yapının bir Kervansaray
olduğu görüşü benimsenirse 14. yy’da Çorum’un batı ve doğusunda geçen iki
anayolun bir ara yolla bağlandıkları düşünülebilir. Karahisar Demirli
Kadısına 993/1585 M. tarihinde gönderilen bir hükümde kadının medresede
değil handa oturması gereğini bildirmektedir ki bu da her iki yapının bu
tarihte işlerliğini koruduğunun kanıtıdır.”
CUMHURİYET DÖNEMİ
XVIII. yy’ın sonlarına doğru (1792’ ye)
Çorumlu Süleyman Fevzi Paşa’nın merkeze gönderdiği maruzatında zikredilen
eşkıya sayısı ve olayları hayli kabarıktır. Bunlardan birkaçı; “Öldükoğlu
Hasan, Çikoğlu Hasan, Akbıyıkoğlu Mehmet, Mehmet ve İvazoğlu İsmail... gibi.
Sancak beyi Yusuf Paşa, bunları tedip edemediği için Osmancık yöresinde
himaye görmüşlerdir.”
XIX. yy’ın başlangıcında yapılan ilk iş, ayanların nüfuzunu kırmaktır. Sened-i
İttifak bunun bir örneğidir. Kabakçı Mustafa İsyanını takiben merkezdeki II.
İsyan Alemdar Mustafa Paşa’ya yönelik “Bab-ı Ali Baskını” yeniçeri
isyanıdır. Bu durumu taşra olayları takip eder. Yakın çevremizde ilk
gelişmeler “Osmancık kadısının Karaören Köyü yakınlarında beş nefer
tarafından soyulması, İskilip’te Hacı Bekir’in zorbalığa başlaması ve
Çorum’a sürgün edilmesi, yine İskilip çevresinde Topçuoğlu Ahmet ile Kürt
Mustafa’nın yeniçerililik iddiaları, 1826’da Osmancık Voyvodası’nın oğlu
İbrahim’in bir takım eşkiyayı başına toplaması köyleri yağma ve talan
etmesi, Göbeloğlu Ahmed’i de yanına alarak” çevresine büyük zarar verir.
“Mütareke döneminde Çorum’un Rum
çetelerinden çok geleneksel olarak Anadolu’da sık sık görülen çetelerin
baskısını görmesidir. Yunan Kızılhaç gemileri ile Rum Pontus devletini
kurmayı amaçlayan Rumlar silahlanarak örgütlenmişler ve birbirleri ile
bağlantıyı sağlamışlardı . Çorum’da az sayıda Rum bulunmasına rağmen
Hazaraki başkanlığında merkezi İstanbul’da olan Sulh ve Selamet Cemiyeti’nin
bir şubesi kuruluyor ve bu cemiyet Rum Pontus Cemiyeti ile ilişki kurmaya
çalışıyordu. Hatta bu cemiyet içinde üç Türk de yer alıyordu. Samsun
civarında büyük bir milis grubunu kumanda eden, Pontusçu Rum “General
Anonya”nın etkileri Çorum’un kuzeyini tehdit ediyordu.”
Asıl çevremizde ise örneğin; 80 kişilik
Kördede çetesi Çorum ile Dersim arasında faaliyettedir, bugünkü Ortaköy
kazasının Karahacib köyünü basıp devletin aşarını sakladığı zahire ambarını
yarıp köylüye dağıtmıştır.” İlaveten Büyük Dona, Tutaş, Tutluca, Camili,
Karamahmut’ta çeşitli faaliyetlerde bulunmuş. Alaca’da kapıaltı (çavuşluk)
görevi yapan Çerkes İdris’i Karamahmut’ta şehit etmiştir. Asıl mesken
edildiği İskilip Kozluören İbik Deresi Mevkii’nde bir baskınla Çorum
Mutasarrıfı Süleyman Sami Bey kuvvetlerince sıkıştırılır. Kördede ve
yirmibeş kişilik avanesi oracıkta öldürülür. Çorum’da halka teşhir edilir.
Bölgede bir başka eşkıya da Musa Çavuş ve çetesidir. Bunları Dört tepe
taraflarında Esat Çetesi Harami boğazında “Yırtma” namı ile ün salmış çete
ve eşkiyalar takip eder. Bu kargaşa dan yararlanıp “Bulanık suda balık
avlamak” gibi bir fırsatçılık içine giren ve Alaca’nın köylerinden olup
gündüz ormanlık alanlarda ve kendilerini koruyan köylerde, saklanıp geceleri
Elicek deresinde, Küre ve Hatap yöresinde yol kesip adam soyan Kara Eyup,
Tilik Mehmet, Şor Gazi, Ciritçi Hasan ve Ciritçi Ziya...vb. ismini ve köyünü
belirtmediğimiz birçok şahıslar vardır. Çorum Mutasarrıfı Süleyman Sami
Bey’in çabalarıyla birçoğu “tenkil” edileceklerdir.
“Süleyman Sami Bey’in mutasarrıflığının
sona erdiği 5 Nisan 1919’a kadar Çorum yöresinin asayişi en düzenli
kesimidir. İşgal kuvvetlerinin Samsun’da, Merzifon’da müfrezeleri olmasına
rağmen Çorum’da böyle bir müdahale söz konusu değildir.”
“Bu zamanda Çorum Ankara’ya bağlı bir
sancaktır. Bu sancağa Osmancık, İskilip, Sungurlu, Mecitözü ilçeleri bağlı
olup Alaca bucak merkezidir. Ankara Valisi olan Muhittin Paşa, saltanat
taraflısı olan Çorum Valisi Samih Fethi ile işbirliği halinde Milli Kurtuluş
hareketine cephe almakta idi. (Çorum ve Kastamonu hadızatında milli davaya
muhalif merkezler değildi. İstanbul hükümeti, buralara kendisine sadık
kalmış vali, mutasarrıf ve bir alay kumandanı ile hakim olmaya çalışıyordu.)
Mustafa Kemal, Havza’da iken 20. Kolordu
Komutanı olan ve Ankara’da bulunan Ali Fuat Cebesoy’la görüşmek üzere
Havza’ya davet etti. Gelirken kimliğini saklamasını uygun gördüğünü
belirtti.”
“Ali Fuat Paşa Ankara’dan hareketinin ikinci günü yol rotalarını
değiştirerek Sungurlu-Çorum – Merzifon yolunu (Tosya-Osmancık-Merzifon
yolunu bırakıp) uygun görerek 16-17 Haziran günü Çorum’a gelmiş ve
Müezzinoğulları’nın evinde misafir olmuştur”
“Çorum’da bir gece misafir kalan General
Ali Fuat Paşa, o gece memleketin ileri gelenlerinden bir kaçı ile görüşür,
bilgi alır ve yurdun içinde bulunduğu tehlikelere işaret eder ve Ankara
Valisi Muhittin Paşa ile Çorum Mutasarrıfı’nın tutumunu beğenmediğini
bildirir.” General Ali Fuat Cebesoy, Amasya’da M. Kemal Atatürk ile görüşüp
Millî Kurtuluş Hareketi’nin en önemli belgesi olan (Amasya bildirisi) ni
imzaladıktan sonra Çorum – Alaca - Yozgat yoluyla 26 Haziran 1919”da
Ankara’ya dönmüştür.”
“23 Temmuz 1919 Erzurum kongresi
tamamlandıktan sonra Sivas Kongresi hazırlıklarına geçilmişti. Ancak
İstanbul hükümeti, etkili olduğu yerlerde Sivas Kongresi’ne delege
seçilmesini engellemeye çalışmıştır. Ankara Valisi Muhittin Paşa, Ali Fuat
Paşa’nin gayretlerine rağmen Sivas Kongresi’ne delege seçilmesini önlemişti.
Ankara’nın sancaklarında ise Ali Fuat Paşa etkili olmuş, bu yörelerin
delegeleri Sivas’a gitmişti. Çorum da bunlar arasındaydı.
Çorum Mutasarrıfı Samih Fethi’nin
engelleme çabalarına rağmen Mehmet Tevfik Efendi ve Sabıkzâde Abdurrahman
Dursun Bey delege olarak Sivas Kongresine katılmışlardır. Mehmet Tevfik
Efendi (Ergun), medrese eğitimi görmüş bir din adamıdır. Malatya’nın
Yeşilyurt (Çırmıktı) ilçesinde doğmuş, Konya ve Kayseri’de medrese eğitimi
görmüş 1906’da Çorum’da Kürt Hacı Mustafa Efendiden icazet almış, 1909’da
Mecdiye Mektebi (İstiklal İlköğretim) ne öğretmen olmuştur. I.Cihan
Savaşı’nda, Çanakkale ve Sina cephelerine gitmiş, madalyayla
ödüllendirilmiştir. 1919’da terhis olduğunda teğmen rütbesinde bulunuyordu.
Sivas Kongresi’ne delege seçildiğinde, Reşadiye ilk okulu öğretmeni idi.” ek
olarak şunu söyleyebiliriz: Delege görevini tamamladıktan sonra 1921 yılında
Ankara tarafından Alaca’ya müftü tayin edilmiş, 1929’a kadar Alaca’da
1929’dan 10 Haziran 1961’e kadar da Çorum’da müftülük görevi ifa etmiştir.
Milli Mücadelenin destekçisi bu müftüyü rahmetle anıyoruz).
Sivas Kongresi’ni takiben II.Amasya
görüşmeleri, Temsil Heyeti’nin Ankara’ya gelmesi, yurt genelinde yapılan
seçimler sonucu temsilcilerin bir kısmının Ankara ile görüştükten sonra Son
Osmanlı Mebuslar Meclisi’ni açmak üzere İstanbul’da toplanmaları, 12-28 Ocak
Osmanlı Mebusan Meclisi çalışmaları, Misak-ı Milli kararlarının yayınlanması
ve 16 Mart 1920 İstanbul’un resmen işgali, 19 Mart 1920 Millet Meclisi’nin
basılması. Ankara ile irtibatın kesilmesi karşı önlemleri: (Osmanlı Mebuslar
Meclisi’ne üye olarak Embiyazâde İsmet Bey, seçilmiş İngiliz baskınından
kurtulmuş ve deniz yoluyla bir geminin yük ambarında saklanarak Samsun’a
gelmeyi başarmış. Oradan da Çorum üzerinden Ankara’ya ulaşmış yeni T.B.M.M
çalışmalarına katılmıştır.)
“Talimatnâme gereğince Çorum’da da
seçimler yapılmış, Büyük Millet Meclisi için beş kişi seçilmiştir. Bu beş
kişi Ferit Bey (40 yaşında Kastamonu Defterdarı) Fuat Bey (37 yaş Mülkiye
Müfettişi), Haşim Bey (44 yaş Davavekili), Mumcuzâde Sıddık Bey (40 yaş.
Çiftçi. Mecitözü Belediye Başkanı) ve Dr. Atıf Beydir. Doktor Atıf Bey,
“Kanaati siyasiyesine uygun bulunmadığından” mebusluktan istifa etmiştir.
Seçimde bu beş kişiden sonra gelen iki kişi de mebusluğu kabul etmediğinden
üçüncü sıradaki Sabıkzâde Abdurrahman Dursun Bey (48 yaş idadi öğretmeni
Sivas Kongresi delegesi) 23 Nisan 1920’de TBMM’i açıldığında Çorum’un 5
mebusu bulunuyordu. 21 Temmuz 1920’de Embiyazâde İsmet Bey (Eker) de
katılacaktır.
(Not: Başkan Vekili sıfatıyla Embiyazâde
İsmet Bey (Eker), Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanı seçildiğinde
T.B.M.Meclisi’ne Başkanlık ederek tarihi kanunların çıkmasını sağlamıştır.)
Tüm yaşanan olay sırasında Çorum Mutasarrıfı Semih Fethi Bey’in Ankara
Valisi Muhittin Paşa ile Sivas Kongresi’ni önleme çabalarının sonuçsuz
kalmasından sonra görevlerinden alınarak Mustafa Kemal ve Heyet-i
Temsiliye’ye teslim edilerek cezalandırılmışlardır.
Bunlara ek olarak Çorum’da Dr. Atıf Bey
ile Kadife Oğlu Abbas’ın ayaklanma hareketi milli mücadele taraftarlarınca
sezinlenip çabuk kırılmıştır. Çaresiz kalan Dr. Atıf Bey ve Kadife oğlu
Abbas, kiraladıkları bir faytonla Samsun’a oradan da deniz yoluyla
İstanbul’a ulaşmayı başarıp padişahla Çorum temsilcisi olarak görüşmeyi
başarıp dördüncü rütbeden birer mecidi nişanı ile taltif edilmişlerdir.”
“Çorum’daki hürriyet ve itilafçıların girişimleri başarısızlığa uğrarken,
Zile ve Yozgat’taki girişimleri oldukça önemli karışıklıklar yaratacaktır. “
“Bu sırada Zile’deki halifeciler, Avukat
Ali Bey’in elebaşılığında ayaklandılar. Bunun üzerine süvari binbaşısı Hilmi
Bey komutasındaki iki dağ topu ile takviyeli Çorum Müfrezesi, 3 Haziran
1920’de Zile’ye gönderildi ve bir af çıkarıldı. Bunun üzerine ayaklanmada
bir yatışma görülmeye başladıysa da Postacı Nazım ve arkadaşları 6-7 haziran
gecesi Zile’yi basmışlardır.
Çorum Müfrezesi’ni kaleye çekilmeye
zorladılar. 3. Kolordu Komutanı Selahattin Bey’le Yarbay Cemil Cahit
(Toydemir) Bey komutasındaki 5. Tümeni Zile’ye gönderildi. Zile sırtlarına
yerleşen tümen 8 Haziran’da ilerlemeye başladı. Buna karşılık kaledeki Çorum
Müfrezesi teslim olunca halifeciler ilçedeki müdafaa-i hukukçuların evlerini
yağmaladılar. Müftüyü, ilçeye kaymakam yaptılar. 5. Tümen Komutanı da
Mecitözü, Merzifon, Amasya, Turhal Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinden yardım
istedi. Tümen kumandanı, ilçe ahşap binalardan oluştuğundan top ateşinin
doğuracağı zarardan kaçınmak için temkinli davranıyordu. Yıldızeli
Müfrezesi’nin de katılmasıyla Zile’ye yürüdü. Deveci Dağı’ndaki çatışmada
halifeci güçleri dağıtarak 12 haziranda Zile’ye girdiler.
Zile’den kaçanlar (12 Haziran 1920)
Alaca’nın Kapaklı ve Sultan köylerinde bulunan Çapanoğullarına katıldılar.
Köylülerin hayvanlarını aldılar, Alaca üzerine yürüdüler. Bir yönetim
oluşturdular. 14 Haziran 1920’de ayaklanma Yozgat’a sıçradı.
“Yozgat’taki Hürriyet ve İtilaf Partisi
başkanı olan Çapanoğlu Edip Bey ile kardeşi Celal Bey, Ankara TBMM’ne daha
seçimler sırasında karşı vaziyet almışlardı. Yozgat Müdafaa-i Hukuk Heyeti,
Ankara’ya gidecek temsilcileri seçmek için mutasarrıfın odasında bir
toplantı düzenliyorlar, bu toplantıya gelen eşraftan ileri gelenler arasında
Edip ve Celal Bey’lerde bulunuyordu. Seçim konusu üzerine konuşulurken Edip
ve Celal Bey’ler söz alarak, “Böyle şey olmaz, seçim emri Kanun-i Esasiye
göre hukuku hazreti padişahîdir. Biz buna razı değiliz” demişlerdir. Yozgat
Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi’nin sert cevabı üzerine seçim yapılmıştır.
Çapanoğlu kardeşler toplantıyı bırakmışlar ve 30 imzalı bir telgrafla
Ankara’ya “Bir meclis toplanmasının padişah arzusuna ve kanunlara aykırı
olduğunu bildirmişlerdir.”
“16 Mayıs 1920’de Çapanoğulları Yozgat’ta
bir at yarışı düzenlediler. Bu yarışlara gelen Hacı Bekir, Zileli Musa,
Osmaniye köyünden Meşeci İdris ve arkadaşları, Çapanoğlu Edip Bey’in evinde
misafir edildiler. Yapılan gizli toplantıdan sonra köylere dağılarak Ankara
aleyhine propogandalarına hız verdiler. Yozgat’ta bir hareketin
hazırlanmakta olduğu Ankara’ca öğrenilmişti. Ayıntap bölgesindeki Kuva-i
Milliye Müfrezesi kumandanı Kılıç Ali Bey Ankara’dan aldığı emir üzerine 1
Haziran’da Yozgat’a gelmiş, Akdağ Madeni, Boğazlayan’ı dolaşıp 10 kişilik
bir milli kuvveti müfrezesine katmıştı ama, Yozgat’ta bir şey yapamaz
durumda idi.
Genel Kurmay Başkanlığı Çapanoğullarının
Ankara’ya gönderilmelerine karar vermişti. Kılıç Ali Bey, Çapanoğulları’nın
evlerinin çevresine askerler yerleştirmişti. 7 Haziran 1920’de
Çapanoğulları’nın tutuklanmaları kararı verildiğinde, Çapanoğulları’nın eski
bir dostu olan Ankara Vali Vekilinin haber vermesi üzerine Çapanoğulları
kaçtılar.” “Bunun üzerine isyan genişlemeye başladı. Boğazköy, Hamit
(Keskin) ve Yenihan da ayaklanmalara katıldılar. 9 Haziran 1920’de Yozgat’ta
sıkı yönetim ilan edilerek başına da tümen komutanı yetkisiyle Kılıç Ali Bey
getirildi. Niğde’deki 11. tümenin 33. alayını Kayseri’deki taburu da yardıma
gönderilmiş ve tabur 11 Haziran’da Kılıç Ali Bey’e katılmıştır.
“13 Haziran’da şehri kuşatan
Çapanoğulları, 14 Haziran’da şehre girmişlerdir. Kılıç Ali Bey’in kuvvetleri
dağılmış kendisi Boğazlayan’a çekilmiştir. Buradan gönderdiği raporda 60
atlıdan başka güvenilir kuvvet olmadığını, iki topla takviye edilmesi
gerektiğini ve ancak Çerkez Ethem kuvvetleri Yozgat’a yürüdüğünde ona
katılabileceğini bildiriyordu.”
“Çapanoğlu Celal Bey Boğazlayan’da Kılıç
Ali Bey’e gönderdiği mektupta amaçlarının Mustafa Kemal Paşa’yı yakalamak
olduğunu, bunun için Kırşehir Mebusu Rıza Bey’le haberleşmeye
çalıştıklarını, yakında Ankara’ya yürüyeceklerini bildirmesine rağmen
başkaldırı Ankara yönünde değil, daha çok Çorum’a doğru gelişiyordu. 16
Haziran 1920’de Çapanoğlu Halit Bey önceleri Alaca’yı işgal etti.
Ayaklananlar Akdağ Madeni’ni işgal ettiler. İşgalciler, Sivas Kongresi’ne
katılan Hacı Tatlızâde Bahri Bey’in evine ve hükümet konağına çıkmışlar,
Hapishaneden mahkumları çıkararak kendilerine katmışlar, Kaymakam Tahir Bey
ile Askerlik Şubesi Başkanı Sivaslı Binbaşı Ahmet Beyi Sorgun’un Alişar
köyünde kurşuna dizmişlerdir.
Küre istikametinden Alaca’yı savunmak için
gelen kuvvetler, Çapanoğulları’nın 800 kişilik süvarisi karşısında
dağılıyor. Alaca, 16 Haziran 1920’de ayaklananların eline düşüyor. Bundan
sonra Çapanoğulları’nın kuvvetleri Çorum’a 15 km uzaklıktaki köylere kadar
girmişler ve gözcülerini Hatap Boğazı’na kadar göndermişlerdi. (Yozgat’ta
ayaklanmanın yayılması üzerine Zile yöresindeki halifeci güçlerin
faaliyetleri yine artmıştır. 15-16 Haziran gecesi Artova, Çamlıbel
karakolları basılmıştı. Yıldızeli karakolu baskına uğradı.)
“Çorum, Alaca’nın asilerin eline geçmemesi
ile ilgili tedbirler almaya çalışırken, Alaca Nahiye Müdürü Asaf Efendi,
Çorum Mutasarrıflığına şu bilgileri verir: “Şimdi Arapseyfi karakolunda
silahsız kaçıp gelen jandarmanın ifadesine göre Halit Bey’in 20 kişilik bir
kuvveti karakolu basarak 1 jandarmayı şehit, diğerlerini esir etmişlerdir.
Halit Bey’in kendisi nahiyenin Sincan, Arapseyfi ve diğer köylerden cebren
aldığı kuvvetlerle Gerdekkaya köyüne girerek halkı tehdit ile kendisine
iltihaka davet eylemekte ve gönderdiği 4 şaki de Bolatçık köyünden cebren
adam çıkarmaya çalışmaktadır. Nahiye merkezinde, bir süvari 3 piyadeden
başka kuvvet yoktur. Şimdi itimada şayan kimselerle hükümette toplanıp
nahiye merkezinin müdafaası çarelerini aramakta isek de asilerin köylerdeki
teşebbüs ve cüretlerine karşı mukavim bir kuvvet yetiştirilmesi ehem ve
elzemdir, ve halkın kuvve-i maneviyesi de bu şekilde düzenlenecektir. Halit
Bey kuvvetine karşı nahiye merkezinde kuvvet tedâriki imkansızdır. Mühim bir
müfrezenin şimdiden hareketine emir verilmesine arz ve istirham eylerim.”
“ Alaca Nahiye Müdürü Asaf Efendi, asiler
Alaca’ya girmeden halkı asilere karşı birliğe davet ediyor, durum hakkında
bilgi veriyor. Çorum mutasarrıfına verdiği bilgide, nahiyenin imkanları
ölçüsünde 20 ile 30 arasında silahlı gönüllü tedarikli kavviyen memuldur.”
Diyor. Ancak bu savunma gücü hiç oluşturulamıyor. Büyükcamili köyünden Garip
Bey ve Kızıllı köyünden Veli Ağa ile temasa geçmesine rağmen hiçbir sonuç
alamaz.
“15 Haziran’da telgraf hattı açılır ve
Çorum Mutasarrıfı Alaca’dan durumu öğrenmeye çalışır. Ancak Nahiye Müdürü
Asaf Efendi ortalarda yoktur. Belediye Başkanı Behçet Efendi (Durukan),
Yozgat’a yarım saat uzaklıkta bulunan asilerin Alaca’ya yada Sungurlu’ya
gireceklerini haber alan nahiye müdürünün Alaca’dan ayrıldığını söyler. Şube
reisi de verilen bilgiyi doğrular. Ve şunları ekler: “Dünkü tabur kumandanı
maiyeti ile Arapseyfi köyü civarına hareket etmişti, bugün alessabah maiyeti
ile merkeze uğrayarak Yozgat’ın asiler tarafından işgal edildiğini, müdüre
haber vermesi üzerine müdürde iki araba ile ailesi ile birlikte Çorum’a
hareket etmiştir. Jandarma takım kumandanı Mustafa Efendi, burada kalmış ise
de tabur kumandanı jandarma efradının kısmı azamını alarak Çorum
istikametine gitmiştir. Burada kalan jandarmalar da silahlarıyla beraber
firar etmişlerdir. Ahalinin telaşta ve yağmacılıktan korkmakta oldukları
maruzdur” Bu durum üzere, Çorum’dan Alaca’yı asilerden korumakla
görevlendirilen 15 kişilik müfreze, nahiye müdürü ile gerisin geriye Çorum’a
dönmüştür.”
Behçet Efendi, ikinci telgraf görüşmesini
yapar durumu bildirir. 15 Haziran akşamı Çorum’dan Alaca’ya sevk edilen
Çorum Müfrezesi ( Tabur kumandanı 15 piyade ve 5 süvariden oluşan) yola
çıkar. 16 Haziran çarşamba günü öğle sonu Alaca’ya ulaştığında, Alaca’nın
asilerin elinde olduğunu öğrenir, ihtiyatla Harhar köyü istikametine
çekilirler. Telgraf hattı yeniden çekilir.
Gelişen olayları yakından takip eden
Ankara, Alaca’nın da işgali üzerine harekete geçerek Yunalılara karşı
Eskişehir’de hazırlanan Çerkez Ethem’i Ankara’ya, o sıralarda Çerkeş’te
bulunan Albay Refet’e çekilen telgrafla, “Yozgat düştükten sonra Çorum ve
Çankırı’nın da düşmesi muhtemeldir. Bunlar da düşerse fesat genişlemiş olur.
Çerkeş’te toplanan kuvvetlerle Çankırı’ya hareket lazımdır. Ne vakit hareket
edeceğinizi bildiriniz.” talimatı verilir. Talimat üzere Çerkez Ethem 18
haziran akşamı, Çolak İbrahim kuvvetleri, 19 haziran akşamı Ankara’da
toplanabileceklerdir.”
17-18 Haziran Cuma (Ramazan bayramının ilk
günü) Çapanoğlu Halit Bey adamları ve taraftarlarıyla (Örükaya ve Fakılar
köylerinden kendilerine katılanlarla) Alaca’ya girer. Yeni Camiye (Şıhlar
Camii) yeşil bayrak çekilir. Taraftarlar tekbir ve tevhidlerle Halit Bey’e
refakat edilir. Nahiye ye gelen Çapanoğlu Halit Bey padişah adına idareye el
koyar. Karslı Hafız’ı Nahiye Müdür Vekilliği’ne, Uzun Osman’ı da (Kapıaltı)
Jandarma Başçavuşluğuna atar. Halkla konuşur. İkna yolu ile Zile üzere
sefere çıkılacağı için maddi yardıma ihtiyaçları olduğu duyurulur.
Halkın duyarsız davranması üzerine şiddet
ve baskıya başvurulur. Şehrin ileri gelenlerinde Kuvva-i Milliyeci
(kongreci) olarak bilinenlerden 12 kişi hükümet konağının alt katındaki
odalara hapsolunur. Bunlardan bir kaçı, (Mamalı Süleyman, Sarı Hamdi, Reji
(Ambar memuru) Asım Efendi, Asımoğlu Bekir Efendi, Ahmet Efendi, Kayışoğlu
Rıfat, Erzurum’lu Hakkı Efendi...gibi) isimler. Bununla iktifa etmeyen
asiler Akşamdan itibaren Kayışoğlu’nun mağazasını yağma ve talan ediyorlar.
Sabah olunca 19 Haziran 1920 Cumartesi
günü Halit Bey kuvvetleri ile birlikte Zile’ye gitmek üzere yola çıkıyorlar.
Harhar köyünde üstlenen müfrezeye, merkez komutanı Yüzbaşı Ahmet ile Dr.
Tevfik Bey ve takviye ile sayıları 40 kişiyi geçer. Bu arada Çorum
Mutasarrıfı liderliğinde ikinci bir kuvvet (yaklaşık 75 kişi ve 6 araba
erzak) Alaca’ya hareket eder. Önce Küre’de duraklar haber alırlar, Asilerin
Alaca’dan çekildiği yönünde. İbrahimköyü’nde ikinci defa soruşturmadan sonra
Alaca (Demirci köprüsü yanında -şimdiki eski mezarlık- üç çingene çadırının
bulunduğu) istikametine ilerlerler. Çingeneler kendilerinin üzerine
geldiklerini zannederek ellerindeki silahları, Çorum atlıları üzerine
ateşlemekle çatışmayı başlatmışlar. Çorum müfrezesi pusuya düşürüldükleri
kanaatiyle kısa sürede dağılır. Nahiyede silah sesleri duyulmasıyla
Çapanoğulları taraftarları harekete geçer. Kekeç Mehmet (Hacı Osman oğlu)
haberi Karahacib köyü yakınlarındaki Halit Bey’e iletir. Halit Bey,
kuvvetleriyle geri döner. (üç koldan Hışır-Sapmaz-Kızıllı üzerinden)
Alaca’ya girer. Çorum müfrezesi ile Yelderesi (bugünkü İbrahim köyü güneyi
Kazan Mevkii’nde) tabur kumandanı binbaşı Nedim Reji Asım oğlu Bekir Efendi,
Alaca Askerlik Şubesinden 1 jandarma şehit olurlar.
“Tahsildar Daldaloğlu ise kaçtığı
Kızkaraca köyünde linç edilir. Çorum müfrezesine daha sonra katılan Yüzbaşı
Ahmet Bey ile jandarma süvari Çavuşu başlarına dipçikle vurularak şehit
edilmişlerdir. Esir düşen jandarmalar, propaganda maksadıyla Halit Bey
tarafından serbest bırakılmışlar. Mutasarrıf emrindeki kuvvetler Alaca’daki
çatışmayı duyunca dağılır. Mutasarrıf 20 Haziran pazar günü Çorum’a ulaşır
tedbirlerini artırır.
“Ali Fuat Paşa tarafından ikna edilerek
Ankara’ya gönderilen Ethem Bey, 19 Haziran 1920’de (70 subay, 2100 er, 13
bin hayvan, 4 topluk bir dağ bataryası, 1 sahra topu, 8 makinalı tüfek gücü
ile) Genel Kurmay Başkanlığı’nca verilen emir gereği isyan bölgesine hareket
etti.” “19 Haziran 1920 (H 1336) Ankara’da Kuvva-ı Tedibiye Umum Kumandanı
Ethem Beyefendiye,
1- Yozgat-Zile mıntıkasında son isyan
vaziyeti şöyledir: Akdağ madeni, Yozgat, Alaca mevkiileri isyancıların
elindedir. Yenihan, Tokat, Mecitözü, Çorum, Sungurlu, Keskin, Mecidiye
mevkileri bizim elimizdedir.
2– İsyan mıntıkasında ve doğrudan doğruya Erkan-ı Harbiye-i Umumiyenin
emrinden bulunan kuvvetler şunlardır: 3, 4, 5 ve 6. Maddelerle rapor
tamamlanıyor.
TBMM’si Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi İsmet”
“Çerkes Ethem’in Kuvay-ı Seyyaresi 20 Haziran’dan Ankara’da hareketle 23
haziran sabahı Yozgat’a geldiler. Sabahleyin şehrin batısından giren Çerkez
Ethem kuvvetlerine karşı hilafet ordusu dayanamayarak, doğuya doğru
çekilerek Akdağ Madeni yönünde şehri terkettiler. Kentteki Ermenilerde
asilere katılmıştı. Çerkez Ethem kuvvetleri, hemen askeri bir mahkeme
kurarak 12 kişiyi idam ettiler, bunlar arasında Şeriye Hakimi Hafız Şahap,
oğlu Refet, Yörükzâde Hüsnü, Kadı Remzi, Çapanoğlu Mahmut, Vasıf Bey,
Tevfikzâde Abdullah Efendi’ninde için de bulunduğu kişiler Çapanoğlu Edip ve
Celal, Salih Beyler kaçmışlardı. Ethem Bey, Yozgat’ta 200 kişilik bir
müfreze bırakarak 24 Haziran’da isyancıların toplanmakta oldukları Alaca
üzerine yürüdü.” “Arapseyfi Boğazındaki Kat’i muharebe :
Çapanoğlu Celal ve Edip Beylerin asli kuvvetleri Yozgat ve Alaca arasındaki
tek güzergah olan ve evvelce iyice tahkim edilmiş mevzilerine yerleşmiş
kuvvetlerin atılması ve geçilmesi çok güç Arapseyfi Boğazı’nda saf
tutmuşlardı. Düşmanın gayesini şöyle tahmin etmişti: Bizi Boğaza doğru
çekmek ve meşgul etmek, arkadan da kafi kuvvetleriyle Yozgat’ı elimizden
almak... Çünkü eğer bizi Arapseyfi Boğazı’nda sıkıştırırlarsa, başkaca imdat
almaktan mahrum olduğumuz için, kendileri ise muhitten daima yardım
görebileceklerinden iki ateş arasında eriteceklerdi.Düşmanın planını
anlamamışçasına hareket ettim ve asli kuvvetlerimle Boğaz’a doğru yanaştım.
Müsademeler bütün şiddetleriyle başladı. Asilerin beklediği fırsatı
kendilerine vermiş gözüktüm.
Ne yazık ki bu, iki taraf arasında da çok
telefata sebep olan tarz idi. Başka çarem yoktu. Asiler bozulunca
bizimkilere ateşi kesmelerini emrettim. Münadiler çıkararak teslim olanların
affedileceklerini bildirdim. İsyancıların sayısı, tahmin edildiğinin çok
üstünde idi. Çapanoğlu Edip ve Celal Beylerin kaçabilecekleri tek yolu
kasden tıkamamıştım. Uzun yayla istikametinde olan bu yolu, açık bırakmamın
sebebi, isyanın elebaşılarına buradan harp yerini terke ümit bırakmak idi.
Nitekim bizler boğazın arkasına sarkarak her tarafı muhasara altında
aldığımız zaman Edip ve Celal Beyler bu fırsattan istifade ederek
kaçmışlardı...
Çok sıcak bir gündü muharebe akşama kadar
sürmüştü. Burada “muharebe” tabirini kullanmış olmam çok tabi görülmelidir.
İki taraf da top, makinalı tüfek, bombalar kullanıyordu. Bilhassa asiler
cömertçe mermi kullanıyordu. Tahmin edildiğinden çok malzemeye sahip
oldukları anlaşılıyordu.
Arapseyfi Boğazı’nın yamaçları yüzlerce,
evet yüzlerce ölü ile dolu idi. Yaralıların iniltileri etrafı doldurmuştu.
Sıhhi kudretimiz pek mütevazi idi. Buna rağmen elimizden geleni yapıyorduk.
Hücumlar çok şiddetli olmuş, kesif ateş içinde iki taraf tahmin
edilebileceğinden çok zayiat vermişti.”
25 Haziran Cuma günü iki saatlik bir top
ateşi sonrası Çerkez Ethem kuvvetleri Alaca’ya girmiştir. Sungurlu-Boğazkale
üzerinden tekrar Arap seyfi de kardeşleriyle buluşan Halit Beyler Aziziye’ye
(Pınarbaşı) çekilmişlerdir. 24 Haziran günü meydana gelen Arapseyfi
çatışmasından haberdar olan Alaca’da kimse tertibat alma cüretini
gösteremez. Ancak nahiye müdür vekili, Kapıaltı çavuşu ve arkadaşlarından
bazıları saklanırlar. Bunlardan Örükayalı Resul Hoca ile Nahiye Müdür Vekili
Karslı Hafız arasında bir pusula ile haberleşme olduğu ileri sürülmekte ise
de aslı yoktur. Hadisede de istememezlik ve fesatlık esastır. Jandarma
Çavuşu (Kapıaltı) Uzun Osman, Yağlı Çallı Ömer, Hacı Ali ve yanlarındaki
nahiye içindeki Abbas Çavuş’un değirmeninde mevzilenirler. Ancak müsademe
sonrası şehre giren kuvvetlerce ismi zikredilen üç kişi orada öldürülür,
diğerleri kaçarlar.
Çerkez Ethem Bey ve kuvvetleri, 25-26
haziran günleri Alaca’da kalır. Halktan ve ileri gelenlerden alınan şikayet
ve ihbarlar üzerine birçok kimse toplanır ve hapsedilir. Belediye Başkanı
Behçet Efendi araya girer. Bir çok kimsenin kurtarılmasında etkili olur.
Ancak Resul Hoca, Örükaya’dan Alaca’ya getirilip ayaküstü muhakeme ile idam
edilir. Karslı Hafız’ın büyük oğlu İhsan, Dayısı Ahmet Bey’in gözü önünde,
Hacı Mahmut’un ağabeyi Gazi Kardeşinin gözü önünde, Sarı Mehmet’i, Kazan
Ahmet’lerin Hüseyin Çavuş’u sorgulama sırasında öldürürler. Yakınları
şiddetin korkusundan hiçbir şey yapamaz ve söyleyemez. Yakalanamayan ve
elebaşı olarak ileri sürülen şahıslardan Karslı Hafız’ın evi yakılır,
birikintisine el konulur. Kızıllılı Veli Ağa ve Alaca’dan Osman Kahya, Yakup
Efendi, Fakılarlı Molla Aziz’in evleri yakılmıştır. Çapanoğlu tarafları
dağılmış, Halk sinmiş şiddet ve infaz şok etkisi yapmıştır. Herkes artık
Milli Hükümet ve Kuvay-i Milliye yanlısıdır.
“Cemal Kutay’ın eserinde Çerkez Ethem
Bey’in kendi anlatımıyla; Zile’ye kadar bütün isyan sahası, yedi günde
temizlendi. Her yerde yeni yeni hadiselerle karşılaşarak ve çoğu yerde
oldukça çetin mukavemetleri kırarak, isyan yuvalarını temizledik. Sekiz gün
süren harekattan sonra çok sayıda malzeme elde etmiş ve bütün havalide
sükûnu temin etmiş olarak Yozgat’a döndüm. Arapseyfi başarımız ehemmiyetini
kavrayan, Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’dan çok hararetli bir tebrik ve
teşekkür telgrafı aldı. Bu telgrafta Çorum’da bulunan Rafet Bey’e Zile’de
bulunan Cemil Cahit Bey’e, asi döküntülerini toplamak için emir verildiği
bildiriliyordu. Yer yer döküntüleri kalan artıkları tasfiye etmesi hususunda
Cemil Bey’e lüzumlu malumatı verdim ve kendisinden avdetime kadar neticeler
hakkında izahat aldım. Alaca eşrafından, alevilerin tarikat şeyhi Dede Garip
Bey’in isyanla alakası olduğu hakkında ihbarlar almış fakat bu zatı
mahkemeye verdirmemiştim. Mahalli akisle mülâhaza etmiştim.”
28 Haziran Pazartesi 1920 (1336) Alaca’da
iken Kemal Paşa’dan kutlama telgrafı alan Çerkez Ethem müfreze (200 er
kişilik ayrı iki grup halinde) oluşturmak için kumandanlarından Yüzbaşı
Ethem (İzmirli) ile Çakır Efe’yi Alaca’dan bırakır. Ayrıca Büyük Camilili
Dede Garip Dedekargın ve oğlu Hüseyin Gazi’den teçhizatlı 400 süvari ister.
Çorum Mutasarrıfına bilgi verilir. İkinci bir haberleşmede ise Kalehisarlı
Zekeriya Efendi’nin memur edildiğini aynı köyden Ahmet Ağa’nın da yardımcı
olacağını bildirir, Ancak Çorum Mutasarrıfı ve Rafet Paşa, bu durumu hoş
karşılamazlar. (Sebep: Kısa sürede halktan çeşitli şikayet ve yakınmalar
alınmıştır)
Müfreze oluşturma çalışmalarında, baskı,
şiddet, dövme, yaralama, yakma, soygun ve kurşuna dizme olayları
görülmüştür. Abartılı da olsa kulaktan kulağa aktarılmaktadır. On gün kadar
Yozgat’ta kalan Çerkez Ethem 9 Temmuz 1920’de Yozgat’tan hareketle Ankara’ya
ulaşır. Gönüllü alayı oluşturma çabalarında zikredilen afla tutuklular
serbest bırakılır. Ancak ağır hükümlülükler yüklenerek “Eylül ayında
hükümetin baskısı üzerine Celal ve Edip Beyler Ankara’ya teslim edilir. M.
Kemal, bunlara ceza uygulatmayarak, kendilerini ayrı ayrı yörelerde
oturmalarını zorunlu kıldı.”
“Çolak İbrahim kuvvetlerinin iki aylık
uğraşmaları sonucu ayaklanan kuvvetler tamamiyle dağılmış, Alaca’nın
Karatepe köyünde saklanan Çapanoğlu Halit Bey Amasya Divan-ı Harbi’nde
yargılanarak idam edilmiştir.” (NOT: Alaca müfrezesi Çerkez Ethem Bey’in
kumandanları İzmirli Yüzbaşı Ethem Bey ile Çakır Efe tarafından (ellerinde
Çerkez Ethem’in emri bulunan belge ile) zorlama süretiyle oluşturulmuş ve bu
duruma Garip Dedekargın katkı sağlamıştır. Çorum, bu zoraki olaya karşı
çıkmıştır. Vatandaş mağdurdur. Ayrıca bu olay Rafet Bey ile Ethem Bey’in
aralarının açılmasındaki sebeplerden birini teşkil eder. Ali Fuat Paşa (Garp
Cephesi komutanı) komutasında Gediz Muharebesi’nde Alaca müfrezesi görev
yapmış. Kuvvetlerimizin geri çekilişinde 150 kadar asker cepheden kaçarak
kaçak durumuna düşmüştür. Çerkez Ethem’in buradaki tutumu, ayrı bir inceleme
konusudur.) Alaca, Milli Mücadele (Kurtuluş Savaşı’na)’ye küçümsenmeyecek
boyutta iştirak etmiş. Türkiye genelinde ki şehit sayısı, yaklaşık 36 bin
500 iken Çorum ilçeleri ile birlikte 1516 şehit vermiştir. Alaca, bu
toplamda 102 şehit ve 125 İstiklâl Madalyası ile kendi yerini almıştır.
Cumhuriyetin ilanı ile Alaca’da da yeni bir dönem
başlamış oldu.